%20
200,00 TL
160,00 TL
*19,36 TL den başlayan taksitlerle!
Stok Kodu
1010189
Alt Başlık
Türkçenin Kurucusu
Kapak Tasarımı
Neslihan Bilge
Sayfa sayısı
522
Boyutu (cm)
13,5 x 19,5
İlk baskı tarihi
Ekim 2009
Baskı sayısı
2
Baskı tarihi
Kasım 2014
İç baskı rengi
Siyah beyaz
Cilt tipi
Amerikan cilt
Kağıt tipi
Kitap kağıdı
ISBN
978-605-5452-84-1
Pirimkul Kadirov Özbek edebiyatının ve tarihi romancılığın yaşayan en önemli isimlerindendir. Özellikle Babür’ü ve oğullarını anlattığı “Son Timurlu” ile büyük ün kazanır. Bu eseri sinema ve tiyatroya uyarlanır.

“Son Timurlu”, Timur’un torunlarından Babür Şah’ı (1483-1530) anlatmaktadır. Babür, henüz 13 yaşında babasının ani ölümü üzerine tahta çıkmak zorunda kalacak ve ölümüne kadar 40 yıl sürecek inanılmaz bir mücadele verecektir.

1500'lerde kurulan ve İngiliz emperyalizmi tarafından 1871'de yıkılana kadar Hindistan'da aslında bir Türk devleti olduğunu görüp tarih bilginizi sorgulayacak, babür'ün şiirleri ile kimi zaman coşacak kimi zaman melankoliye kapılacak, Portekiz sömürgecilerini Hindistan'da karşılayacak, Babür'ün torunu Ekber'le bir ateist Türk hükümdarın laikliği ilanına şaşacak, Tac Mahal'i yine bir Babür torununun yaptığını keşfedeceksiniz. Meveraünehir'de başlayıp Hint Okyanusu'na kadar sürecek 350 yıllık bir serüvende kendi ruhunuzu buluşturacak, tarihimizdeki büyük hazineyi keşfedeceksiniz.

Ece Ayhan’ın ünlü şiirinden sonra Maveraünnehir bize hep Deniz Gezmişleri çağrıştıracaktı:

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir

Bu romanı okuduktan sonra ise Maveraünnehir’in nereden çıktığını öğreneceksiniz: Babürlülerin gözyaşlarından…

Son Timurlu büyük mücadelelerin, büyük ideallerin, büyük insanların, büyük aşkların romanı.
Bu romanda insanlığınızı yeniden sorgulayacak ve kendi ruhunuzu bulacaksınız.
Bu kitaba ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Musa Taşmuhammedov Aybek, Özbek edebiyatının en önemli romancılarından biridir. 1905 yılında doğan Aybek, 1922 yılından itibaren edebiyat dünyasında adını duyurmaya başlar. 19271930 yılları arasında Leningrad Ziraat Fakültesi’nde okur, 193033 arasında ise siyasi iktisat dersleri verir. Edebiyata adımı şiirle olur; şiirlerinde Özbek şiirinin büyük üstadı Çolpan’ın etkisi büyüktür.

Nevai adlı romanını 1944 yılında yayınlar ve tarihi romancılıkta bir çığır açar. Nevai ile 1946 yılında Stalin ödülünü alır. Bir diğer ünlü romanı “Kutlu Kan”dir.

Aybek’in kadınlar ve sosyal mücadelelerdeki yerleri üzerine eserleri özgün bir yanıdır. “Dilber-Zamane Kızı”, “Bahtıgül” ve “Sağındık”, “Kızlar”, “Kahraman Kız” gibi eserlerinde mücadele eden kadınlara güzelleme vardır.

Çağdaşı pek çok edebiyatçı gibi Aybek de büyük bir baskı altında yaşar ama en azından öldürülmez! Bu bile o dönem için büyük bir şanstır. Bunda II. Dünya Savaşı döneminde Orta Asya Türklerinin faşizme karşı mücadeleye katılması için yazdığı eserlerin de büyük payı vardır elbette.

Baş tacı edildiği günler kısa sürmüştür ama ömrünün son 15 yılını büyük bir karalama kampanyasına göğüs gererek geçirmek zorunda kalır. Yine de yılmaz ve edebiyat geleneğini yeni kuşaklara aktarmak için didinir durur. 1967 yılında hayata gözlerini yumar.

Aybek’in romanına adını veren Ali Şir Nevai (14411501), “Türk diline adını veren şair” olarak anılır. Gerçekten de Çağatay Türkçesi aynı zamanda “Nevai Türkçesi” olarak da adlandırılmaktadır.

Ali Şir Nevai, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar olan Türk coğrafyasında Farsçanın edebiyat dili olarak kullanılmasına ilk karşı çıkan isimdir. Türk dilinin Fars dilinden üstünlüğünü ispat etmek için bir lügat hazırlar, Türkçe divan yazar ve herkese de Türkçe yazmasını öğütler:

“Türk’ün bilgisiz zavallı gençleri kolay sanarak Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Bir insan etraflı ve iyi düşünse Türkçede bu kadar genişlik, incelik, derinlik dururken bu dilde şiir söylemenin daha mükemmel, daha beğenilir olacağını anlar.”

Yine kendi gençliğinden örneklerle Farsça özentisinin nedenlerini şu şekilde ortaya koyar:

“Gençliğimin ilk yıllarında şiire, edebiyata merak salmaya başlamıştım. Bu yolda bazı şeyler yazmaya çalışırken kendimi göreneklerden kurtaramadığım için Farsça yazıyordum. Biraz daha iyi düşünmeye başladığım çağda ulu Tanrı gönlüme güzellik ve incelik sevgisi doldurdu. Yaradılışım, bayağılıktan kaçınmayı, iyiyi ve güzeli sevmeyi buyurdu. O zaman ana dilim üzerine düşünmeye başladım. Türkçenin derinliklerine dalınca 18 bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin süsler, ziynetler içerisinde enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü. Bu faziletler ve yücelikler hazinesinin incileri yıldızlardan daha parlaktı. Bu âlemin bahçelerine daldım; gülleri güneşler gibiydi. Ama bu tılsımın yılanları pek korkunç, bu güllerin dikenleri pek yamandı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki ‘Demek ki bizim Türk sanatkârları bu korkulu, üzüntülü şeylerden çekindikleri için Türkçeyi bırakmışlar ve böyle geçip gitmişler.’ Ben bu âlemden vazgeçmedim, korkmadım, yılmadım; güçlükleri yendim, çetinliklerle savaştım, emekleri esirgemedim. Türkçenin engin alanlarında ilhamımın şahlanan atını koşturdum, sonsuz fezalarda hayalimin hırçın kuşunu havalandırdım, zevkim bu hazineden değer biçilmez, güç yetmez birçok inciler, pırlantalar aldı. Gönlüm bu bahçenin gizliliklerinde güzel kokularıyla cana can katan, göz görmedik çiçekler topladı.”

Nevai’nin Türkçeciliği havada kalan bir slogan değildir. Hazırladığı “Muhakemetül Lügateyn” adlı eserinde sözcük sözcük Türk dilinin zenginliğini ortaya koyar. Bu eser Türk dili üzerine yapılan en erken dönem incelemedir.

500 yıl önce “Türkçe yazın!” öğüdünü veren Nevai, büyük bir şair, dilbilimci ve aynı zamanda da devlet adamıdır. Hüseyin Baykara (14381506) döneminde onun hizmetinde bulunur. O dönemin Herat’ı, tıpkı Semerkant gibi bir dünya kültür başkentidir. Nüfusu Londra’nın 5 katıdır ve büyük bir kültürel ortam bulunmaktadır.

Nevai o dönem hem kültürün hamisi olacaktır hem de halkın. Baykara’nın sarayında vezirliği sırasında yağmacı beylerle sürekli mücadele edecek ve halkı koruyan bu tavırları nedeniyle bir süre Herat’tan sürgüne bile gönderilecektir.

İnce ve sanatkâr bir ruha sahiptir ama aynı zamanda cesareti ile de nam salmıştır. Tüm savaşçı beylerin korktuğu bir anda Nevai’yi bir kaleye en önde hücum ederken görecek, kılıcını kavrayarak tek başına düşmanın üzerine atılan bu yiğidin, bir taraftan da Türkçenin en güzel eserlerini vermek için sabahlara kadar kalem tutuğunu göreceksiniz.

Aybek’in Nevai romanı tüm bu dönemi, hem siyasi açıdan, hem de kültürel açıdan çok iyi bir şekilde işlemektedir. Roman gücünü hem gerçekçiliğinden, hem yazarın kabiliyetinden almaktadır, ama Nevai’nin eşsiz kişiliği romanın gücüne güç katmaktadır.

“Leyla ile Mecnun” ve “Ferhad ile Şirin”i Türkçe yazan ve yeniden yorumlayan Nevai’yi bu romanla tanıyacak, ona hayran olacak ve onunla gururlanacaksınız.

Gökçe Fırat
Ekim 2009

Nevai Pirimkul Kadirov Özbek edebiyatının ve tarihi romancılığın yaşayan en önemli isimlerindendir. Özellikle Babür’ü ve oğullarını anlattığı “Son Timurlu” ile büyük ün kazanır. Bu eseri sinema ve tiyatroya uyarlanır. “Son Timurlu”, Timur’un torunlarından Babür Şah’ı (1483-1530) anlatmaktadır. Babür, henüz 13 yaşında babasının ani ölümü üzerine tahta çıkmak zorunda kalacak ve ölümüne kadar 40 yıl sürecek inanılmaz bir mücadele verecektir. 1500'lerde kurulan ve İngiliz emperyalizmi tarafından 1871'de yıkılana kadar Hindistan'da aslında bir Türk devleti olduğunu görüp tarih bilginizi sorgulayacak, babür'ün şiirleri ile kimi zaman coşacak kimi zaman melankoliye kapılacak, Portekiz sömürgecilerini Hindistan'da karşılayacak, Babür'ün torunu Ekber'le bir ateist Türk hükümdarın laikliği ilanına şaşacak, Tac Mahal'i yine bir Babür torununun yaptığını keşfedeceksiniz. Meveraünehir'de başlayıp Hint Okyanusu'na kadar sürecek 350 yıllık bir serüvende kendi ruhunuzu buluşturacak, tarihimizdeki büyük hazineyi keşfedeceksiniz. Ece Ayhan’ın ünlü şiirinden sonra Maveraünnehir bize hep Deniz Gezmişleri çağrıştıracaktı: Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: -Maveraünnehir nereye dökülür? En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir Bu romanı okuduktan sonra ise Maveraünnehir’in nereden çıktığını öğreneceksiniz: Babürlülerin gözyaşlarından… Son Timurlu büyük mücadelelerin, büyük ideallerin, büyük insanların, büyük aşkların romanı. Bu romanda insanlığınızı yeniden sorgulayacak ve kendi ruhunuzu bulacaksınız. 1010189
Nevai

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.